10 Mayıs 2024

“MİLLET AÇ” SÖYLEMİNİN HEDEFLERİ

0

Ömrümün büyük bölümü hasta bakmakla geçti. Bir kısmı da hem yaşlı hem hastaydı..Her zaman şefkat ve merhamet ile davrandığımı söyleyebilirim..Hamdolsun..

Gözlemlediğim husus hasta için en önemli şeyin kendi problemleri oluşudur. Zaten hastalığın getirmiş olduğu ruhsal bir çöküntü de söz konusudur. Bu yüzden hastalar sağlıklı düşünemezler. Bedensel rahatsızlıklar daima ruhu da olumsuz yönde etkiler..

Tam tersi de geçerli olabilir elbette. Ruhsal problemleri olanların bedenen de sağlıksız olmaları gibi.

Ben burada aslında hasta olanlardan, aciz ve mağdur olanlardan değil; hasta, aciz ve mağdur olduğuna inandırılanlardan sözetmek istiyorum.. Bir insan hasta olduğuna inandığında O insandan erdem, fazilet, anlayış beklemeniz boşunadır.

Hasta olduğu halde ruh halinin hastalığa yenik düşmemesi insanın kemâlatı ile alakalıdır. Kamil insanlar varlığa bütüncül baktıkları için, vücudun bir bölümündeki problemleri diğer bölümündeki sıhhati düşünerek küçük ve önemsiz görürler..

Bu insanlar hiçbir zaman yakınmazlar. Ne rızık konusunda yakınırlar, ne hastalık konusunda yakınırlar, ne yalnızlık konusunda yakınırlar.. Hayatı vücudun bir arızasından ibaret görmez; hayatı maddi değerlerin eksikliği ve fazlalığı ile algılamazlar.Burada hastalık olsa da “hastayım” ruh hali yoktur.  O halde hasta olma durumu  her zaman hasta olma inancını getirmez. Bunun tersi de olabilir.  Hastalık durumu olmadığı halde kişinin hasta olduğuna inanması ve hasta olduğunu kabullenmesidir. Hasta olmadığı halde kendisini hasta olduğuna inandırmaya çalışan veya inandıran insanlar da söz konusudur.

Hastalığın bir eksiklik, bir arıza olduğundan yola çıkarsak bütün arıza, eksiklik, kusur algılarının insanın kendisi ve çevresiyle kurduğu ilişkilerde çok önemli rol oynayacağı söylenebilir.

Hasta olduğuna, mağdur, muhtaç ve ezilen olduğuna inanan hiç kimsenin sevgi saygı, merhamet, özveri gibi insani birçok duyguyu anlaması mümkün değildir.. Kendisi hastadır, mağdurdur, muhtaçtır ve ezilendir. Onun arkadaşı, dostu yok sadece sorunları vardır. Bu sorunlarının kaynağı ise elbette kendisi dışında olacaktır.

Karşısında onu hasta eden; onu mağdur eden, onu muhtaç eden, onu ezen bir başka grup mutlaka vardır. Dolayısıyla kendince “halinden anlamayan bu ötekine” kin ve nefretle bakacaktır. İşte toplumların yıkımının başlangıcı bu algının egemen olmasıdır. Marks’ın bas bas bağırdığı diyalektiğin özü budur.

Mağduriyet Gerçeği, Mağduriyet İnancı

Ancak mağdur olduğuna inanmak ayrı bir şey, mağdur olmak ayrı bir şeydir. Mağdur, hasta, ezilmiş olduğuna inanan hiç kimse sağlıklı bir insan modeli ortaya koyamayacağı için sağlıklı bir değişim ve dönüşüm de gerçekleştiremez. Bu anlayışta olanların üreteceği tek şey nefret, çatışma, kaos, kan ve gözyaşıdır.

Peki, insanlar hiç mi ezilmiyor; hiç mi hasta olmuyor; hiç mi mağdur edilmiyor?Bütün bunlar gerçek olmakla birlikte, hayatı bütüncül; yani külli bir biçimde kavrayan insanlar bütün varlıkları yekvücut olarak gördükleri için sadece kendilerinin hasta olması ile değil, bütün herkesin problemleri ile ilgileneceklerdir. Bu da kendi hastalıklarını, acizliklerini, zayıflıklarını lokal ve sınırlı görmelerini getirecek ve kendilerinden daha üst bir aşamaya sıçrayarak bütüncül bir sağlıklı olma hamlesi üreteceklerdir. Onlar mağdur olduklarına, hasta olduklarına ve aciz olduklarına inanmayacaklardır. Eksiklikleri kabullenmeyerek kemâlata doğru yol alacaklardır. Bu yüzden hayata bir öteki üreterek değil, sorunun kaynağını arayarak başlayacaktır.

Düşman üreterek, yokederek varolmayı değil, yaşatarak varolmayı seçecektir.

Yani bütün dünyayı bir beden olarak gördükleri, kendilerindeki hastalık ve zayıflık ve acizliğin bütün bu dünyadaki her şeyin yanında küçük, cüzi, basit ve aşağı olduğunu gördükleri için asla “hastayım” ruh haline girmeyeceklerdir. Bu da onların ruhsal açıdan daha sağlıklı, daha düzenli olmalarını ve dönüştürücü refleksi gerçekleştirme noktasında tam bir inkılabcı olmalarını getirecektir.

Çünkü mağdur olduğuna inanan hiç kimsenin insanlığa hayır ve güzellik getirdiği görülmemiştir. O hayata zaten nefretle bakmaktadır..

Mağdur olduğuna inandırılan her ferd kendinden, insanlığından ve hayattan koparılmış bir kadavradır. Sureta insan olan en tehlikeli canavarların bunlar arasından çıkması tesadüf değildir.

Toparlayacak olursak…

“Açız, Yoksuluz, Muhtacız, Eziliyoruz ….”

“Açız, yoksuluz, muhtacız, eziliyoruz”.. Bu söylemlere inanan hiçbir insanda merhamet, empati, sevgi, saygı duygusu oluşmaz. Bir insanı hayattan, insandan, toplumdan, tarihten, sosyal çevreden koparmak istiyor ve sadece kendini merkeze almasını; kendinden başka hiç kimseyi düşünmemesini istiyorsanız insanları bunlara inandırmak zorundasınız..

Daha ilerisi, bir toplumda kin, nefret, kaos, çatışma yaratmak istiyorsanız, insanları aç olduklarına, yoksul olduklarına, ezilmiş olduklarına, muhtaç olduklarına, mağdur olduklarına inandıracaksınız.

Bunun doğru olup olmaması elbette önemli değildir..

Maalesef durum budur…

Bir yanıt yazın