10 Mayıs 2024

15 Temmuzda Başaramayanların Derin Acısı..

0

15 Temmuzda Başaramayanlar Umutlarını 14 Mayısa bağladılar

Fake hesaplar üzerinden kazandıklarında yapacakları  dehşet ve vahşeti açık açık söylemekten çekinmiyorlar. İntikamdan ve hesap sormaktan alenen sözeden siyasi sözcüleri var. Yurtdışında kendini güvende görüp ağzına geleni söyleyen karanlık güçlerin sırtını sıvazladığı sözcüleri var. 

***

15 Temmuz akşamında sokaklara dökülüp sevinç gösterisinde bulundular… Evlerinizde darbenin başarılı olmasını beklediler… Gönülleri darbecilerden yanaydı…Milletin yiğit evlatları çıplak elleriyle tanklara ve kurşunlara karşı direnirken siz evlerinize dönün çağrısı yaptılar…

Ölümüne direndiklerini gördüğüklerinde de sosyal medya hesaplar üzerinden dezenformasyona başladılar… Yalanlar üzerinden algı operasyonlarına giriştiler… Derdest edilen darbecilerin dövülme ve öldürülme olaylarını dillerine doladılar… O alçak darbecilerin namertçe şehit ettikleri hiç umurlarında olmadı… Ama o yiğitlerin Allahu Ekber seslerinden rahatsızlık duydular… Minarelerden okunan saladan rahatsızlık duyduğuklarını söylemekten geri durmadılar… Masum sivillere ölüm kusan darbecilerin suratlarına inen birkaç yumruk nedense pek bir ağırlarına gitti de o tekbir nidalarıyla şehit edilenler hiç umurlarında olmadı…

“Darbe olursa tankın üstüne ilk ben çıkarım. Çıkmazsam namert olayım” dediler, sabah akşam darbe karşıtı ve demokrasi yanlısı sözler ettiler, ama darbe gelip çattığında tankların arasından sıvışıp güvenli evlere sığındılar…

Birisi bile televizyonlara bağlanıp darbeye karşı olduğunu açıklamadı, kendi kitlesini darbecilere karşı direnmeye çağırmadı…

Çünkü o darbe işilerine geliyordu . Erdoğan’ı devirecek bir darbe hepsini ziyadesiyle sevindiriyordu. Çünkü Erdoğan’ı sandıkta deviremeyeceklerini biliyorlardı.

Ama millet kendi Reis’ine de, kendi iradesine de, kendi devletine de yiğitçe sahip çıktı. Hevesleri kursaklarında kaldı.

Bu kez başladılar darbecilerin ağzıyla “kontrollü darbe” demeye. Onların söylemleri üzerinden Erdoğan’a saldırmaya.

Darbecileri devletten söküp atmak için ilan edilen OHAL yönetimine “sivil darbe” demeye… “Asıl darbe budur” deyip sürdürdükleri o suçlamaların darbecilerin suçlamalarıyla birebir aynı olduğunu milletimiz gördü.

Sonrasında da sadece o darbecilerle değil, devlete ve millete düşman terör örgütleri ile de iş tutmaya başladılar… 15 Temmuz’da deviremedikleri Erdoğan’ı bu kez sandık yoluyla devirme rolüne soyundular . Onların siyasi ayakları olmayı paşa paşa kabul ettiler. Dahası ve en fenası, o terör örgütlerinin siyasi ve sosyal uzantılarıyla ittifak kurmakta da hiçbir beis görmediler…

Erdoğan’ı rakip olarak sandıkta yenmelerine kimsenin bir diyeceği olmaz elbet. Dediğimiz de bu değil zaten.  15 Temmuz’da Erdoğan’ı devirmek isteyen o dışarıdaki gücün kendilerine siyaseten biçtiği misyona talip oldular. Başka bir deyişle, o gücün kendilerine verdiği rolü oynadılar. Kendi siyasi emellerini o emperyalist gücün emelleriyle tevhit ettiler. Dediğimiz bu. İkisi arasındaki farkı bulanıklaştırmaya kalkışmaları nafile. Mızrak çuvala sığmaz zira.

Erdoğan düşmanı olmalarından rahatsız değiliz. Ama Erdoğan’ı kendi emperyalist politikaları ve çıkarları için tehdit olarak görüp devrilmesini baş görevleri olarak ilan eden o emperyalist blokun siyasi taşeronluğunu üstlenmeleri elbette millilik ve yurtseverlik anlamında ziyadesiyle rahatsız edici bir durum.

Uzatmayacağım…

Misalleri çoğaltmanın gereği yok…

Şunu demek için 15 Temmuz’u hatırlatma gereği duydum: Asrın felaketi olan bir deprem hadisesi üzerinden siyaseten tepinmeleri, kendilerine biçilen o siyasi rolle alakalıdır.

O yüzden milletçe acılı olduğumuz bu günde söylediklerine ve yaptıklarınza üzülsek bile şaşırmıyoruz. Bunları 15 Temmuz’dan tanıyoruz; biliyoruz çünkü. Varlık nedenleri bu bu adamların. Aynı yalanlar. Aynı namert dezenformasyonlar. Aynı algı operasyonları. Devletimiz tüm imkânlarını seferber etmişken onlar kalkıp hiçbir şey yapılmadığı yalanı üzerinden tepinip duruyorlar.

10 ilimizi ve 13 buçuk milyon insanımızı derinden çökerten bu asrın felaketini Erdoğan düşmanlığına tahvil etmenin dışında her şeye kör olmayı seçiyorlar.

Görmek işlerine gelmiyor.

Bu acılı günlerde bile sandık hesabı yapmaktan utanmıyorlar. Bir zil takıp oynamadıkları kaldı. O timsah gözyaşlarının ardında saklı niyetler gün gibi aşikâr. Milletten çekinmeseler, “Deprem çok iyi oldu, Erdoğan’dan kurtulma şansı doğdu” diyeceler…

Dilleri böyle demese de halleri böyle diyor…

15 Temmuz’da amaçlarına ulaşamadılar. Pandemiden kaynaklı ekonomik sıkıntıdan umdukları sonucu da elde edemediler. Şimdi tüm umutlarını depreme bağladılar.

Milletimiz kimin kendi yanında olduğunu, kimin kendisinin acısını yürekten paylaştığını, kimin kendi yarasını candan sarmaya çalıştığını ve kimin kendine gönülden sahip çıktığını görüyor.

“Hiçbir şey yapmıyorsunuz bari susun” diyoruz..

Gün, acılar üzerinden siyaset yapma günü değil.

Depremi, 15 Temmuz’da gerçekleştirilemeyeni gerçekleştirebilme aracı olarak görüp siyaseten sömürmeye kalkışırsanız, bu acı ve öfke günleri geçtiğinde, milletin şamarını en acısından suratınızda hissedeceksiniz, bilesiniz.

Bir yanıt yazın